22 Haziran 2010 Salı

Otobüs


Not: Bu yazı, bir A4 kağıdını dörde bölerek, bir "Küçük İskender" kitabının içinde yazılabilecek hale getirmemle yazılmıştır. Yazarken kitabın üstünde yazdım, sayfaları arasında değil. Kitabı da bitirdim zaten. :)

Not 2: Bu yazı, iki şehir arasında yolculuk ederken yazılmıştır.

Dedim ya otobüsle yolculuk yapmayı sevmiyorum diye, sonuna kadar haklıyım. Şu anda otobüsteyim, yanımdaki herif (nasıl biri görmedim) bir DEDE ile yer değiştirdi, sırf arkadaşı ile oturabilmek için. Dede de yanıma geldi haliyle. Şansıma tüküreyim.

Neyse, biraz kitap okuyacağım ben, olaylar geliştikçe devam ederim yazmaya.

17.53 Dede bana (gideceğim şehir "b" olsun) "b'li misin?" diye sordu. Hayır dedim. Muhabbeti o anda bitirdi. Bu ne lan?!

19.26 Bu aptal ve minik televizyonda "120" adlı filmi oynatıyorlar. 1914 zamanı Van'da geçiyor vs. vs. Ne düşünsem bilemedim. Bilmiyorum. Sağdan güneş vuruyor beynime, başım ağrıyor.

19.42 Filmin bir yerinde "taşakatli" diyor lan? Ne demek acaba.

20.30 (27C) Bu ilacın etkileri çok boktan. Otobüs mola verdi, indim, sigara içtim, yemek yedim vs. Bir kadına "GÜM" diye çarptım arkadan, iki genci kıskandım deli gibi. Deli gibi ama. Bunların haricinde başım ağrıyor, "biri beni vursun artık!" diye çığlık atmam an meselesi.

Kıskandığım iki genç var dedim ya, ikisinde de sarı bir t-shirt var (bendeki gibi), biri açık mavi diğeri siyah pantolon giymiş, birinde beyaz converse (evet kırmızı bantlı) diğerinde de vens tarzı bir ayakkabı var. Biri çok çocuk, ama sanıyorum ki kötü yolda. Diğeri ise kaslı ama göbekli. Yanında annesi ve kardeşi var. Genç olan çalışmaya gidiyormuş, öyle duydum en azından. (Çok detaya girdim mk) (Bu arada bu ikisi deli gibi konuştular ettiler, o yüzden kıskandım.)

Neyse günlük, ben uyumaya çalışayım. Yoksa bu başı kökünden koparım kendime oral yapacağım. Öptüm.

04.57 Bir insan otobüsten indim diye bu kadar çok sevinir mi lan? Nasıl uyuduysam artık o arkamdaki DEDE uykusunda bağıra bağıra sayıklarken, ben de anlamadım. Önüm arkam sağım dedeydi. Şansıma tüküreyim işte. Bu arada bu şehirde benden başka inen olmadı, başkasıyla tanışsam bile bir boka yaramayacaktı zaten.

Neyse işte, şehre sağ salim varmanın şerefine güzel bir sevişilirdi ya, şurada bir genci kandırsam? Amaan, servisi kaçırırsam göte gelirim. Gerek yok şimdilik. Eve gidince yan komşuyu ayartırım olmazsa. Hadi ben kaçtım ;)

Not3: Serviste gayet güzel bir insanla tanıştım. Çakmakla kapattığım onun msn adresi. :)

Siyah. (Şu bölümü de bitireyim, öyle içeyim sigaramı.)

20 Haziran 2010 Pazar

Yolculuk

Yazsam mı, yazmasam mı.

Sinirlerim bozuk.

Neyse, konu bu değil.

Bugün itibariyle yola çıkıyorum. Zerre gitmek istemediğim bir yer fakat gidicez mecburen, napalım.

Yolculuğumu, kötü bir otobüs firması ile gerçekleştirmek zorundayım. Otobüsleri sevemedim, sevmiyorum, hele ki ucuz firmalardan nefret ediyorum.

Ne yapsam ne etsem diye düşünüyorum otobüste. Kitap okurum, yazı yazarım, karalarım, çizerim. Yanıma oturan erkeğin de giderine göre ibnelik yaparım.

Fakat şöyle kötü bir durum var, ilaç mahfediyor beni. İlacın etkisi yüzünden dün önümde koskoca bir kamyonla yürüdüm desem yeridir. Bugün de aynı şey olursa, yandım.

Bir de, bu ilaç uykuyu kaçırıyor, cin gibi yapıyor seni. Bunu bildiğimden, zaten dün uykusuz olan ben ilacı ağzıma atar atmaz daldım. Uyuyamam bir daha diye. Feci bir şey.

Neyse, bakalım artık. Nasıl geçecek o saatler hala bilmiyorum, ama pek hoş geçeceğe benzemiyor.

Neyse artık.

Siyah. (Ne az yazdım bu ara amk)

18 Haziran 2010 Cuma

Tedavi

Bir arkadaşım ile şehir değiştirerek, yakın bir tanıdığını görmeye gittik. Yakın tanıdığı olarak nitelendirdiğim kişi bir psikiyatr ve beni tedavi etmeyi kabul etti sağolsun.

Şimdi, bu konu hakkında bir iyi bir kötü şey var.

Kötüsünden başlayayım: Bu kişi beni tedavi ettiği için onun yanında rahat değilim. Bütün duvarları inmiş, sorunlu sapık bir insan modeli duruyor gibi. İstese kafamı kopartır, o derece rahatsızım.

İyisi: Tedaviye başladık gibi, bu gün bir iki işi halletmek lazım tabi. Üstüne, ilaç da kullanmaya başlayacağım. Süper etkileri var ilacın.

Bu hastalığı tetikleyen psikolojik sebebin farkına varmamı sağlayacak bir ilaç aslında. Ama yan etkilerinde cinsel gücü arttıracağı da yazıyor. Benim de işime gelmiyor değil tabi.

Bu ne demek? "Bu şehrin bunaltıcı sıcağı beni azdırdı" diye, Şahin K. edasında dolanacağım demek. Güzel olay.

Siyah. (Yeni bölüm düşmüş, izleyeyim bari)


16 Haziran 2010 Çarşamba

I wanna do bad things to you!

True Blood denen şu lanet şey, hem beni etkiliyor, hem de eski anılarıma götürüyor. Bu yüzden, izlemesi tam anlamıyla işkence olan bir dizi bu benim için.

Lise 2'de iken, ortaokulda anlattığımdan daha psikopat bir insandım. Bir tür uyuşturucuyu denemişliğim bile vardı. Tek tük sigara içiyordum, metal kültürüne yeni yeni alışıyordum, girdiğim her ortamda dikkatleri kendi üzerime çekiyordum. Forumlarda bile bir hafta sonrasında mod olabiliyordum. Çünkü hep sinsi düşünürdüm, karanlıkta, bomboş bir "yoklukta" kalmanın her şeyden beni kurtardığına, gerçek huzuru bulmama yardım edeceğine inanırdım.

Bir gece, arkadaşımda kalma bahanesiyle çıktım. İzmir'de pek bilinmeyen, salaş ama güzel bir bara gittim. O zaman, istersem 20, istersem 15 yaşında gibi görünebiliyordum. Aynanın karşısında binbir türlü alıştırma yapmışlığım vardı.

Yalnız gidemeyeceğimi düşünerek, bir arkadaşımı aradım. Buluştuk, içeriye girdik. Çok zorlanmadık, çünkü okulda ders dinleyen, ergen, okul kıyafetleri içinde 17 yaşındaki "siyah", o psikopat kişiliğini kullanarak bu yerler için bilet satmıştı. Karşılığında da beleş içki içmişti. Ama o surat ifadesi, bir saniyeliğine bile değişmemişti.

İçeride, biz yaşlarda, ama bunu anlaması zor olan hatunlar yok değildi. Genelde üniversite öğrencilerinin geldiği bir yerdi, ama liseli gençlere de tolerans gösteriyorlardı. Kimisinin siki büyük, kimisi babyface, kimisi de benim gibi psikopattı. Toplum baskısını üzerinden atabilenler için bulunmaz şaheserlerdik. Yakışıklıydık, hızlıydık.

Orada bir hatunla tanıştım. Bizim okuldaydı, ama hiç görmemiştim. Bu kişiliğime bayılmıştı adeta, okuldaki çocuksu siyahı tanısa, "ezik lan bu" diye savardı kesin. Ama bu farklıydı, güçlüydüm. İstediğim herkes olabiliyordum.

Belli bir süre sonra, bu mekanın arkasında öpüşmeye başladık. Sırtımı tırnaklamaya başladı, bendeki psikopatın da eli armut toplamıyordu. Dudağını ısırdım.

Kan.

Koyu kırmızı.

Vampir!

Yavaşça akan kanı emdim. Hoşuna gitmişti. Çok kanamamıştı, ufak bir sıyrık. Ama tadı çok güzeldi. Tekrar buluşmak üzere sözleştik.

Bu olayın üzerine, saf benliğim kaldıramadı bunu. Ben böyle değildim, ne oluyor bana triplerine girmeye başladım. Okula gitmedim, kimseyle konuşmadım. Her gün ağladım. Ergenlik dönemi işte, daha çocuksun, ne işin var elin mekanında?

Bu olay da kötü anılarımın gerçekleştiği zamanlara denk geliyor. Bu dizi de, bunları hatırlattığı için işkence halini aldı bende.

Ha, yine olsa yine yapar mıyım? Bir dakika durmam.

Kan...

Tahrik edici...


Siyah. (Sigaram nerde layn?!)

15 Haziran 2010 Salı

Garfield'lı Günlük Ne Alaka Peki?



Bunu açıklığa kavuşturmamız lazım :)

Bu isim benim teeeeee çocukluğuma kadar iniyor.

Denize sıfır bir şehirde doğdum, büyüdüm, acı çektim, sevindim. Alakasız bir zamanda, Garfield'lı bir "günlük" olduğunu farkettim dolabımda. İçi bomboştu, ama üstündeki o turuncu kedi, benim 5 sene boyunca en yakın arkadaşım olarak kaldı.

Bir yılbaşı günü başladım günlüğe. Aslında yılbaşı arifesi desek daha doğru, çünkü bir iki gün öncesinden yazmaya başladım. Dayanamadım çünkü. Emin olun ortaokulda bir tane bile düzgün arkadaş edinememiş, toplum baskısını daha o yaşlarda anlayamayan ve reddeden bir bünyenin yazacak çok şeyi oluyor.

Öyle bir çocuktum ki ben, kimseyi dinlemez, kimseyi sikime takmazdım. Gidip kızları rahatsız eder, cinsel kimliğimi o yaşlarda kabul edemediğimden erkeklerden olabildiğince uzak dururdum. Öyle ki, dershane zamanlarında dersleri sabote eden, derslerde sıkılınca "hocaaaaaaaeeeeeeeem SIKILDIM BEN" diye çığlık atan bir çocuktum. Çünkü kimse o korkunç herife sesini bile çıkartamazken ben adamın karşısında adama tip tip bakıp çekirdek çitliyordum. Basit bir ego tatmini belki de. Çünkü hiç arkadaşın yok, yapayalnızsın, çevrendeki arkadaşlıkları kıskanıyorsun ve sonunda hem kontrol etme, kabul edilme, kendini gösterme gibi duyguları tatmin edince ne kadar zevk aldığını keşfediyor, hem de insanları o yaştan itibaren küçük görüyorsun. Küçük görüyordum, doğrudur. Ama o 20 kişinin içinde bir tek ben, o korkunç suratlara karşı gelebiliyordum.

Tabi bunları paylaşacak kimse olmayınca, iki satır da olsa bir şeyler yazıyordum ben günlüğüme. Onunla paylaşıyordum hep. Tek dostum oydu. Kimseyle Harry Potter büyüleri hakkında konuşamıyordum, kimse benim tasolarımla ilgilenmiyordu, kimse benimle oyun oynamıyordu. Hepsini hayal dünyamda yaşayıp, naklen, günlüğüme aktarıyordum. Garfield'lı günlüğüme.

Ha, sonra ne oldu ona? Yaktım. Baktım ki ailem okuyor, üstelik yazdıklarımla dalga geçiyorlar (amına koyayım onların ayrıca) ben de yaktım günlüğü. Ama külleri, ne yazık ki buraya sıçradı.

Peki ya o çocuğa ne mi oldu?

Onu da o günlükle beraber yaktım. Küllerini hala saklarım ama. İhtiyacım olunca çıkarıp denize savuruyorum, rahatlıyorum. Çünkü o küller denizin altında nefes alabiliyorken, ben bu hayatta ölmemek zorundayım.


Siyah. (Böyle de obsesif bir adamım işte, son cümle çok zekice olmuş.)

Özgürlük ve Kapana Kısılma Duygusu


Aslında iki konudan bahsetmek istiyorum. İkisi de benim için önemli, biri diğerine umarsızca bağlı.

İlki, özgürlük.

Bu blog, sevgililerime gösterdiğim bir blog değil. İnsanlara "bakın lan böyle bir şey yazıyorum ben gidin okuyun" dediğim bir blog değil. Bu, sadece bir kişinin asıl "Siyah"ın kimliğini bildiği bir günlük.

Bu özgürlük dolayısıyla, burayı istediğim gibi karalayabilir, istediğimi yazabilir, istediğimi çizebilirim. Hatta bu günlük sayesinde insanların zihnindeki o "siyah" figürü üzerinde istediğim kadar oynayabilirim. Ama yapmam. Yapamam. Neysem, oyum. Asıl benliğimi zaten kimse bilmiyor. Dışarıda uslu, akıllı, seksi bir insanken evde bazen gecelerce ağlayan biri, bazen bu acıları başkaları üzerinden çıkaran bir psikopatım ben.

Şimdi, bu özgürlük konusu şurada asıl olaya bağlanıyor.

Ne kadar özgür olsam da, istediğim her şeyi yazabilme hakkım olsa da burada, hastayım.

Bundan bahsetmek istiyorum.

Garip bir hastalığa sahibim. Durduk yere bayılan bir tipim. Ama gariptir ki insanlar arasında aşırı nadir gerçekleşen bir olay. Özellikle de çevremdeki insanları sevmiyorsam, çevremdeki insanlara güvenmiyorsam bir dakika durmuyor beyin. "Sikerim beaaa" diyip system error veriyor.

Bu sorunun da psikolojik bir travma yüzünden olabileceği düşüncesi karşıma çıktı şu günlerde. Umarım öyledir diyorum. Umarım öyledir, çünkü ölmek için henüz çok gencim. Daha Erik Rhodes olsun, Kurt Lockwood olsun, hatta hatta Belladone ve Dick Delaware ile threesome olsun, yapacak çok şeyim var.

Var ulan! Sikerim!

Bak şimdi. Ne demek oluyor bu biliyor musun?

O kadar güçlüyüm ki, seni bile sikerim demek bu.

O ye!

Siyah. (Sigara içmem lazım amk)



Adaletin Bu Mu Dünya?!

Bunu yazmazsam çatlarım heralde, sinirlerim bu konu hakkında tavan yapmış durumda zaten, amına bile koyarım, o derece.

Şimdi ben evde zatı muhteren bir kişi ile kalıyorum. Aileden bir birey diyelim. Benden büyük kendileri, ev de onun, hatta şu anda holde, şifonyerin yanındaki küçük oufa oturmuş "neeaaapıyor yea bu" tarzında bana bakıyor kendileri. Neyse çevirdi kafasını.

Bu insan, küçük odada yatacağım diye tutturdu sene başında, ama gel gör ki geçen haftasonunda odamdan kovuldum. "Bu odada ben yatacağım artık" tarzı bir suratla geldi. Ben de "iyi" diyip gittim küçük odada yattım.

Buraya kadar anlayış gösterebilirim, fakat asıl ipler burada kopuyor. Aileden başka bir kişi daha geldi, bir hafta burada kalacakmış, ve tahmin edin nerede yatıyor?

Sinirleri oynatmış durumdayım. Evde zaten "sorumsuz siyah, pis siyah, salak siyah, dengesiz siyah" diye dolanılıyor. Hatta dün gece çayı bana yaptırdı pezevenkler. Lan içiyor muyum ben o çaydan? Kalk kendin koy amk.

Lan hani düşünüyorsun arada, bana yöneltilen bu tür sözcüklerin hiçbiri hiçbir şey ifade etmiyor. Sorumluluklarımı bilen bir insanım ki basit bir söz verdiğim zaman bile o sözün arkasında durabilmek için kıçımı yırtıyorum ben. Pis diyorlar bir de, ibnetorlar. Herkesden daha temizim lan ben?! Migrosta rafların arasına sıkıştırsalar beni orada bile sevişme potansiyeline sahibim, markete gidiyorum diye çıkıp okuldaki insanlar tarafından taciz ve tecavüz(!)e uğrayan bir herifim lan ben?! Ama yook, milletin işine gelince "ayy çok iyi bi çocuk o" ama işine gelmeyince "siktirsin gitsin pezevenk" oluyor.

Neyse ya, uyuyamadım zaten. Bir ton problem var kafamda, bu hafta da bi kişiyle seviştim, o da hiç güzel değildi. Bok oldu her şey. Rahatlamam lazım. Duş alayım en iyisi.

Siyah (Ooo ye!)

Get the hell outta' here!



Geçen gün, sahte facebook hesabında erkek avına çıktım yine. Bulunduğum çevrenin gruplarında, eski tanıdıklar da oluyor bazen, gidip onlarla yatıyorum. Kesmiyorsa ikincisini ayarlıyorum. Ankaradayken de böyle oldu bu, burada da böyle oluyor.

Ama artık bunları bıraktım diyebilirim, çünkü hem güvenilmez bir hal almaya başladı, hem de millet pis. Marjinal olucaz diye kıçımızı yırtarken fb'dan yatacak insan bulmak da neyin nesiymiş? Hassiktir ordan dedim en nihayetinde ben de.

Neyse işte, yine ben sahte hesapta millete sikimin boyunu söylerken biri mesaj atmış. Amerikalı bir herif. Baktım fotoğraflarına, seksi de. Evinde ailesi gece uyurken biz alt katta seks yapacağız, ve yakalanmayacağız diye anlaştık. Ben de gittim.

Çocukla buluştum (20 yaşında bir şey, ben gibi o da), yolda paso konuşuyoruz, sikime dokunuyor arada, gece ya. Kimse görmez diye düşünüyor, ama bilmiyor ki türk milleti meraklıdır, türk insanı dedikoducudur, gecenin bir saatinde bile dışarı bakar. Ben de korkudan yapma falan diyorum, en sonunda boynundan öptüm de öyle durdu piç.

En sonunda kaldığı eve geldik, geldik ki ne geldik ama. Evi bir gördüm ben, bizim eski evin biraz küçüğü ama daha bir güzeli. Evin içinde alt katta havuz ve sauna var. O derece. Önce eski evimi özledim, sonra "sikerim layn!!" dedim içimden.

Önce birer bardak viski içtik, sonra saunaya baktık, sıcak değil. Ben de rahat edemedim biraz, yukarıda 2 kişi uyuyor çünkü. Akıllım bana "uyku ilacı içirdim onlara" dedi. Ben de inandım mı? Hayır. Zaten ilerleyen saatlerde başımıza gelen hadiseye bak şimdi:

Sevişmenin ortasında yukarıdan sesler geliyor, biri kalkmış lavaboya gidiyor belli. Çocuk bana "get the hell outta' here!!" dediği gibi bende bir korku bir korku, dedim yakalanıcaz, lan soyadını da bir yerden biliyorum zaten, kesin boku yedim şimdi diye düşünüyorum. Tam gidicem "dur gitme, gel buraya" dedi, devam ettik sevişmeye.

Ama şunu anladım, adamlar aşırı rahat. Kıl tüy koku vs. onlar için önemli değil, kendisi de öyleydi zaten. Hani tamam seksisin de aptalsın be kardeşim, pis herif.

Beni yolladı boşaldıktan sonra, evim de biraz uzakta, gecenin bu saati taksiyle falan da uğraşamam, zaten uyumamışım, bildiğin sarhoş gibiyim. Sikseler bıraksalar kalırım orda yani.

Neyse dedim, oğlum siyah, kalk yürü, yürümediğin yol değil zaten bu. Hadi oğlum hadi oğlum diye diye ben kendimi biraz ilerideki banklara attım, orada da bir saat kadar uyudum. İyi bok yedim ama. Uyandığımda güneş ağzıma sıçıyordu çünkü.

Neyse efendim, eve gittim, yattım kalktım, bir baktım ki beni silmiş gerzek. Lan madem yattın, neden siliyorsun be pezevenk? Sikerken zevk alıyordun ama di mi? Puşt!

Abi siz siz olun, yatacaksanız ruslarla yatın. Süt gibiler zaten, erkekleri de kaslı falan. Hepimize göre bir şeyler var, uğraşmayın bu heriflerle!

Ha bir de, sahte facebook hesabımın anasını sikeyim ben! (Anası ben oluyorum sanırım) Kaçyüz tane arkadaşlık isteği gelmiş basit bir sik fotoğrafına. Uğraşamam dedim, kapattım. Aman diyeyim, tehlikeli şeyler bunlar, uzak durun.

Siyah (Hay bu yazıyı yazan parmaklarıma oral seks yapayım!)

Banka!

Bugün, bir arkadaşım ile telefonda konuşurken "yazacak yazı çıktı bana, süper olay lan" diye atladım aslında. Ama anlatacak o kadar çok şey var mı, bilmek zor.

Bugün, bir işlem dolayısıyla bankaya gittim. Hep uğradığım bir yer zaten. Sürekli o banka şubesine uğramamın nedeni ise: içerisi buram buram seks kokuyor!!

Şuna açıklık getirmek lazım, biseksüel bir erkeğim. Ağırlığım kadınlar yönünde, bu güne kadar bir erkekle hiçbir şekilde ciddi bir ilişkim olmadı, sanmıyorum olacağını da. Fuck Buddy'likten ileri gidemez.

Ama o eleman var ya, evlen dese atlarım üzerine. O derece feci bir şey o. Kumral, kısa saçlı, götü falan da seksi, sesi muhteşem bir adam. Fakat gözlemlediğim kadarıyla adam evli, yanında diğer kasaya bakan seksi(!) bayan buna asılıyor, yetmiyor üstüne şube müdürü de adamı götürme planları yapıyor. Ne zaman gitsem ikisi birbiriyle savaşıyor sanki adam için.

Abi girdim bankaya, aklımdan türlü türlü fikirler geçiyor. Oğlum siyah, bu sene skorları hep çirkin heriflerle bıyıklı hatunlarla yaptın, yattığın amerikalı herif bile aptalın tekiydi (bu konuya bir sonraki yazıda değineyim), ama bu güzel bunu kaçırma, bu iyi sevişir vs. vs. diye kendimi avutuyorum, kendime cesaret vermeye çalışıyorum ucundan.

Sıra bana geldi, adam yapacak işlemi. Ben havalarda uçuyorum ama, görenler "manyak mı lan bu" falan diye fısıldaşır hani, allahtan küçük bir şube de kimse yoktu bugün.

Gittim adamın önüne, anlatmaya başladım dedim böyle böyle bişey var böyle böyle bilmemne vs. diye ama gülüyorum bir yandan da. İstemsiz bir şekilde gülüyorum, ve biliyorum ki istemsizce güldüğüm her an 20 metrekare içerisindeki herkes beni seksi buluyor, o alanın dışında kalanlar vücut yapım sebebiyle (inceyim ben) "belki" diye düşünüyorlar. Şu ana kadar beni görüp de yakışıklı bulmamış erkek/hatun tanımam mesela.

Ama sen ne yap, bir iki şakaya soğukça gül, ilgilenme bile, çıkarken "kolay gelsin" dememe bile aldırma. O an var ya, şeytan resmen kulağıma fısıldıyor "çıkışını bekle bunun olmadı bağlar bir köşede görürsün işini" diye. Dinledim mi? Hayır. Adam beni taktı mı? Hayır.

Eğer bunu okuyorsanız sevgili banka çalışanı, zaten anlamışsınızdır kim olduğumu. Tez zamanda yorum yazmanız rica olunur. Sevgilerimle :)

Siyah. (Amına koyayım!)

14 Haziran 2010 Pazartesi

Başlangıç!


Lisedeyim daha, belirli bir arkadaş grubunun içinde, Ankara'da, her zaman yaptığımız gibi dershanelerimizin ders saati öncesinde oturup muhabbet ediyoruz. Ben en aptalları ve en sakinleriyim.

Hiç beklemediğim bir anda, o arkadaş grubunun içinden biri bana feci tutuluyor. Zengin bir hatun, esmer, pek de güzel sayılmaz. Ben, önce bende ne bulduğunu düşünüyorum, çünkü giydiğim sweetshirt'ün kolları yırtık, bakımsız, uzun ve yağlı saçları olan aptal bir erkeğim. Sonrasında neyse diyorum, düşünmüyorum.

Kahveler bittikten sonra kıza eşlik ediyorum. Zengin demiştim ya, portişlerini almak için bir saç dükkanına doğru yol alıyoruz. Asansöre biniyoruz ve garip bir sessizlik oluşuyor. O anda atlasam mı üstüne, öpsem mi, hiçbirşey yapmasam mı diye düşünürken dükkana varıyoruz.

2 gün sonra ise bana gelen cevap şu oluyor: "Aslında o asansörü durduracaktım, ama sana bunu yapamadım".

Her şey böyle başladı işte, herkesin içinde bir piç var derler ya, o piç o gün uyandı. 17 yıllık uyku, dile kolay.

Ha, uyandı da ne oldu? Erkek orospusu olup çıktım işte. :)



PS: Bu blog, kendini belli etmek istemeyen bir "siyah"ın günlüğüdür.